24 Nisan 2017 Pazartesi

Bir Seçim Günü



Efendim bendeniz, hiç kimseyle bir alıp veremediği olmayan sıradan biriyim. Siyasi gündemi anlamak ve dahası üstüne birkaç kelam etmek yeteneğini haiz olmayan kimilerine göre boş, kimilerine göre hoş biriyim. Duydum ki halk oylaması adında bir seçim yapılacak imiş. Kendimi, kendilerine dahil hissettiğim halkımla buluşmak için ayağıma gelen bu fırsatı kaçırmadım. Bir bütünleşme, kaynaşma varsa tuğlaya harç olur; birliğe ve dirliğe memnuniyetle katkı yaparım.

Elbette her insan gibi benim de bazı kırmızı çizgilerim var. Mesela, oy kullanmanın vatandaşlık borcu olduğuna dair rivayetleri duyunca asabım bozulur. Tüylerim diken diken olur çünkü; borçtan tiksinirim. Hikayemin başında da açık ettiğim üzere 'kimseyle alıp veremediğim yok' çünkü; alıp verebileceğim bir şeyim yok. 'Borç'tan tiksinmem, beni mülkiyet hususunda derin düşüncelere ve ideolojik duruş sahibi olmaya itti. Demem o ki, bana borcum olduğu iddiasıyla yaklaşmayın. Yakarım! En azından bunu denerim.

Biz bu yola tuğlada harç olmak üzere çıktık dedim bir kere. Bu sefer de alttan alıyor ve oy kullanmaya gidiyorum sevgili vatandaşlarım. Ancak bende bir huy var ki o da 17:00'dan 10, 15 dakika evvelinden seçmen sandığına gitmek. Her işi son dakikaya bırakmayı seven aziz milletimizin nedense oy kullanma işini ciddiye almasını henüz anlayabilmiş değilim. Seçim günleri 16:30 sonrası okul avlusunda zaman geçmek bilmez. Artık oy verecek seçmen kalmamıştır. Görevi gereği orada bulunan yorgun ve bitkin sandık görevlileri ile, polis memurları ve birkaç partili bulunmaktadır ki onlar da bir an evvel sayıma geçmek istemektedirler. İşte tam bu sırada avluda biri görünür. Deniz Üstü Köpürür türküsüne klip çekiliyormuş edasıyla, ağır çekimde hedefine doğru giden biri vardır. Adeta beklenen kişi geliyordur. Kimbilir seçimin kaderini değiştirecek tek bir oyun sahibi o kişidir. Umut, adım adım sandığa yaklaşmaktadır. O son kişi gelmektedir ve sandık heyetinde inanılmaz bir sarılma isteği gözlerden okunmaktadır. Tam da böyle duygu ve düşüncelere sahipken biraz naz, biraz da caz yapmak istedim. Kafam karışıkmış da her an oyumun rengi değişecekmiş gibi baktım. Hani birisi çıkıp da farklı bir pencere açsa beynime oksijen gidecekmiş, irademi en temiz şekilde sandığa yansıtacakmışım gibi baktım. Evet öyle baktım. Bakışımın ne canlar yaktığını mahalledeki ablalar hep söylerdi zaten. Şimdi yine onlar haklı çıkmıştı.

Allah sizi inandırsın sevgili vatandaşlarım, milletimizin ne kadar misafirperver olduğuna bir kez daha şahit oldum. İzzeti ikramın ne olduğunu bir kez daha gördüm. Bir tabakta kısır diğer tabakta zeytinyağlı dolma. Son lokmayı alırken ağza tıkılan ev yapımı mantı ve bıyıklı amcanın kuru kuru gitmez diyerek itelediği sarı kolalar, neler neler... Yedik içtik sıra geldi zarfı elime alıp mührü vurmaya. İçi dışı bir, özü sözü iki ve malı meydanda bir yiğit olarak oyumu kendime yakışan şekilde kullanmak istedim. Ancak böylesi açık yürekliliğin usule aykırı olduğunu, toplumun henüz bu seviyeye ulaşmadığı ve nihayetinde kabine geçmem gerektiği söylendi. Bu güzel insanları kıramazdım, kabul ettim. Ancak son bir konuşma yapmak istedim. Çünkü biliyordum ki öyle durduk yere kimse kimseye bir şey vermez. O sırada sandık heyeti karşıma dizilmiş, hayatın anlamını izah edecekmişim de çorak topraklarına yağmur yağdıracakmışım gibi iştahlı iştahlı bakıyorlardı. Artık onları sulamanın zamanı gelmişti.

Tek ve net bir cümle sarf ettim ansızın: 'Ben antimilitaristim.'  Sessizlik ve şaşkınlık bir alana bir bedava kampanyası varmışcasına peşi sıra yüzlerine yerleşti.

Sizlere en başında ifade ettiğim gibi benim bu hayatta alıp verebileceğim bir şeyim olmayabilir ancak kıymet takdirinden çekinmezseniz fikir dünyamı size açabilirim. Nitekim sandık heyetine de bu gizli hazinemden bir nadide eser sundum. Yüzlerinde şaşkınlık ve sessizliğe bakılırsa zamanın önünde bir fikir beyan etmiştim. Anlaşılmayı beklemek için birkaç on yıla ihtiyacım vardı. Bu arada birkaç on yıllık bozuğunuz var mı? Bakın ben asabi biri değilim ancak bazen asabileşiyorum. Bir anda bir his geldi ve hissettirdi ki bu insanların gülümsemesi, izzeti ikramı, misafirperverliği hepsi benden kendi hesaplarına bekledikleri bir oy içindi.

Öfke, kanımla birlikte tüm vücuduma yayılıyordu. Bir anda beklenmedik şekilde küfrü basıp tepkimi ortaya koydum. Rica ederim, ben bu hayatta samimiyetten başka bir şey beklemiyorum sayın vatandaşlarım. Heyetin küfrüme karşılık vermediğini görünce yine içimden, kendi kendime söylendiğimi fark ettim. Saatin 16.58 olduğu uyarısı gelince kabine girdim. Fakat zarfın yarısını yalarken o tat bana çocukluğumdan bir şeyleri hatırlattı: Türk Hava Kurumu adına basılan boş zarflar ve içini doldurup iade etmemizi isteyen ilkokul öğretmenimiz. Cebimden çıkardığım 5 TL'yi zarfın içine koydum. Evet, Hayır yazan pusulayı katlayıp cüzdanıma sıkıştırdım. Vatandaşlık görevini ifa etmiş bir vatandaş olarak -ilkokul öğretmenim görse ne kadar gururlanırdı- diye diye evime geri döndüm.

2 yorum:

  1. Bravo, bir hukukçu olarak yeni sistemde sizin de payınız var, tepe tepe kullanınız lütfen.

    YanıtlaSil